25.09.2014

Sevgili Saçlarım



Sevgili saçlarım,

Bu yazım size... Bugüne kadar üstüne çok düşünmediğim bir bağlılık varmış aramızda, şimdi anlıyorum. Yollarımızın ayrılacağını, bütün bu kemoterapi süreci başlamadan önce söylemişlerdi, hazırım sanıyordum, değilmişim...

Dün banyoda birden dökülmeye başlayınca, gözlerim dolu dolu oldu ister istemez. 2 haftadır belki dökülmesini erteler diye saçlarına tarak değdirmemek işe yaramıyormuş meğerse, kendimi kandırmışım.

9 aydır, düğünüm için kestirmeye kıyamadığım, bakım maskeleriyle sarıp sarmaladığım saçlarım, şu dökülme işi daha az dramatik olsun diye küt kestirmiştim sizi zaten. Etrafımda baştan kazıt moralin bozulmasın diyenler vardı ama bence sizle geçirdiğim 2 ekstra haftaya yine de değerdi.

Kendimi kötü hissettiğimde maşaladığım, bunaldığımda kafamda topladığım, şekil almamasından dert yandığım güzel saçlarım, yarın uzunca bir süre görüşmemek üzere ayrılıyoruz. Durup durup ağlamam bu yüzden. İçten içe biliyorum çocukluk yaptığımı, bunun tedavinin bir yan etkisi olduğunu, her şey bitince geri geleceğinizi. Elimde acayip mantıklı ve doğru açıklamalarım var ama elimde değil üzülmemek. Dışarıdan bakınca çok saçma, yaşayan olunca ne zormuş ayrılmak...

Yeni aldığım bonelerim, eşarplarım ve peruğumla sizsizliğin acısını dindirmeye çalışacağım. Biraz ağlayacağım, boşver diyenlere bolca kızacağım ama bir noktada aynada yeni halime gülümseyeceğim, gülümsemek zorundayım.

Geri dönmenizi dört gözle bekliyorum ama unutmayın...

Deniz

Fotoğraf: Bana ait, Holga ile çekildi

22.09.2014

Kanser Olduğunu Öğrenmek



Sanki yazdıkça, insanlara anlattıkça daha gerçek olacak gibi geliyor her şey. Yazmamam da, çevremle pek konuşmak istememem de bundan. Fakat içimde bir yerlerde aslında paylaşmak istediğimi de biliyorum.

Ben neyi ne kadar paylaşmalıyım diye düşünürken instagramda bazı kişileri gördüm, rahatça çekinmeden hastalığı, tedavi sürecini paylaşıyorlardı. Bloglara baktım pek çoğu umut verecek şekilde ama dürüstçe paylaşıyordu yaşadıklarını. Okuduklarımın çoğu beni yaşadıklarıma  hazırladı, bu nedenle ben de bir kişiye bile yardımcı olacaksam paylaşmak istiyorum.

Bütün bunları yaşıyor muyum, yaşıyorum. Bir süre daha yaşayacak mıyım, yaşayacağım... O zaman paylaşmaktan korkmamam lazım. Hele ki yazdığım bir cümle bile bu teşhisi yeni almış birine umut olacaksa, mutlaka yazmalıyım.

Tedavime ve hissettiklerime geçmeden önce işin başına dönmek istiyorum, çünkü çok önemli bir noktanın altını çizmek istiyorum. Bir önceki yazımda yazdığım üzere bana 26 yaşında meme kanseri teşhisi kondu. Aile geçmişimde meme kanseri bulunmuyor. Olasılık baya düşük anlayacağınız ve çok şükür ki başlangıç dediğimiz seviyede yakalandı, fakat bu misafir hücrenin yapısı biraz agresif çıktı. Bütün bu zorlayıcı tedaviler bu yüzden.

Benim altını çizmek istediğim nokta şu; genel bilgimiz 35-40 yaşlarından sonra düzenli mamografi çektirinden öteye gitmiyor. Meme kanseri mevcut yaşam koşullarında maalesef benim gibi çok daha genç insanlarda görülmeye başladı. Hastalık hastası olmanın anlamı yok ama elle muayene için 35'i beklemenin de bir anlamı yok. Örnek olarak benim durumumda 30'lu yaşları beklemek çok daha zorlayıcı sonuçlara yol açabilirdi.

Peki ben elle muayene yapıp mı keşfettim bu hastalığı, aslında hayır, tamamen şans eseri kitlenin elime çarpması ile hissettim. İş yerimde herkesin hastalıklarla uğraştığı bir dönemdi, biraz da bu psikoloji ile ertelemeden ertesi gün doktora gittim. Bir şey çıkmayacağına açıkçası güvenim tamdı. Doktorum ultrason istediğinde hala güvenim tamdı. Ultrason sonucu biyopsi isteği çıktığında bile sanırım hala kötü bir şey çıkmayacağına inanıyordum. Doktorumla hala biyopsiyi düğün sonrası yapıp yapamayacağımız pazarlığını yapmam sanırım bunun kanıtı.

Çevremden çok fazla özel hastane, para tuzağı, bu yaşta ne biyopsisi gibi laflar duydum ama dinlemedim. Siz de olur da bu durumda olursanız dinlemeyin.

Biyopsi sonucunu aldığımda, bir şeylerin ters gittiğini anladım. Karsinom, tümör gibi şeyler yazıyordu. Daha sonra gün içinde en az 2 kez kullanacağım karsinomun ne olduğunu o dönem bilmiyordum ama anlamıştım sanki. İzinde olan doktorumu cep telefonundan arayıp sonucu okumam, bana kanser olduğumu telefonda söylemesi, tedaviden kısaca bahsetmesi. Ah ne zordu... Kimse yaşamasın bunu... Ama yaşayan var ise bilsin ki, geçecek... O ilk panik, nefes alamama, tüm korkunç senaryoları düşünüp ağlama geçecek... Ama en sevdiklerinin karşında ağlaması, o kısım zor.

Ben nedense ah bunu böyle yapsaydım, ah şunda hata yaptım diye düşünemedim hiç duyduğumda. Keşke daha az stresli olsaydım, kafama daha az şey taksaydım diye belli belirsiz düşündüğümü hatırlıyorum ama içimi en burkan geçmiş değil, kaçıracağım bir gelecek endişesi oldu. Beni sevenler, beni kaybederse kendini çok zor toparlayacak olanlar, o dönem nişanlım, şimdi canım eşim, en iyi arkadaşım ablam, annem, babam, arkadaşlarım hatta köpeğim... Herkesi düşünmek, herkes için hem güçlü olmaya çalışmak, hem de kendin için deli gibi korkmak...Zor, çünkü önünde bir yol haritan yok, tedavinin nasıl olacağını söyleyen yok, kanserinin seviyesini söyleyen yok. Çok zor...

Bunu yaşayan, bu şüpheyi yaşayanlara net tavsiyem sakin olmanız, öyle hemen pes etmek yok. Sakin olun, testlerinizi olun, durumu doktorunuz incelesin ve size bir tedavi, yol haritası çizsin. Şu anki paniğinizin en önemli nedeni bu bilinmezlik.

Benim hikayem tüm ailemin apar topar yazlıktan İstanbul'a dönmesi ve doktor araştırmaları ile devam etti. Ailemin yanında az ağladım, kendimi tuttum. Bu kısma çok gerek var mı emin değilim ama size gözleri dolu dolu, içi titreyerek bakan sevdikleriniz olunca güçlü olmaya çalışıyorsunuz.

Kıssadan hisse; yaşım genç demeyin kontrollerinizi ihmal etmeyin. Kötü bir şey çıkar korkunuz yüzünden biyopsiyi ya da doktora gitmeyi sakın ertelemeyin. Sonuç kötü çıkarsa bile yol haritanız çıktığında her şeyin biraz daha yoluna gireceğine inanın.

Bir sonraki yazımda, ameliyat ve diğer tedavi kısımlarını, nasıl hissettiğimi yazacağım. Bu yazıda kanser teşhisini duymanın nasıl bir his olduğunu  paylaşmak istedim sadece.

Biliyorum ki çok daha güçlenerek bu günleri geçireceğim. Çünkü yukarıda yazdığım anların üzerinden geçen zaman 2 ay bile olmadı, fakat bu sürede ben daha da büyüdüm, olgunlaştım, bu satırları yazabilecek güce ulaştım. Her şey çok daha iyi olacak...

Fotoğraf: Pinterest

9.09.2014

...




Nereden başlasam nasıl yazsam... Belki de bu zamana kadar yazdığım en cesur ve en kendim ile ilgili yazım olacak bu blog'a.

Öncelikle 1 Ağustos 2014'de hayatımın hangi aşamasındaydım, kısaca özetlemek isterim. Sevdiğim adamla evlenmeme 1,5 ay var, işten yorulmuşum ama balayı falan tatillerle yorgunluk kalmaz diye düşünmekteyim. Incık cıncık süslerle, bekarlığa veda yapsam mı yapmasamlarla mı kafa yoruyorum. Hayat hem rutin hem heyecanlı, içten içe de hep erteleme durumlarım da var, onu düğünden sonra yaparım, bunu yeni eve taşınınca alırım, oraya sonra giderimlerle geçiyor günler. Geri sayıyoruz nitekim, bir planımız var tıkır tıkır işliyor değil mi...

Değil işte, 2 Ağustos'ta bana 'meme kanseri' teşhisi kondu. Hop bir anda dünya durdu. 26 yaşındayım, 1,5 ay sonra evleneceğim ve meme kanseriyim, deli gibi de korkuyorum, yeni gerçeğim bu oldu.

Fazla dramatik ve travmatik bir gün, bir bilinmez, korku, sevdiklerinden kaçma. Ne zordu o ilk gün.

Sonra çözüm arama, en iyi doktorları araştırma, saçma sapan internet araştırmaları yapma.

Arada ama hep 'Neden ben?' sorusu, kimseye kötülük yapmadığıma en azından isteyerek yapmadığıma çok eminim, hep iyi evlat, iyi dost oldum, genç yaşımda ömrümü paylaşmak istediğim, aşık olduğum hayat arkadaşımı buldum, hani 30'dan sonra risk başlıyordu. Neden ben?

Ailemin devreye girmesi ile bir anda nedenleri bıraktım, nasıl çözerize odaklandım.

Öncelikle harika bir doktor bulduk, babacan, güler yüzlü, beni kızı gibi gören. 1 tam günümü olabilecek tüm testlerle geçirdim, test sonuçlarını aldım, ertesi sabah koşa koşa ameliyata girdim. İyileştim, yeni sonuçlar bekledim, panik oldum, ağladım, güldüm, içime kapandım, şükrettim ve benim deyimimle ilk yarıyı tamamladım. Arada kendimi iyi hissettirecek 1-2 ek terapi de aldım. Yoruldum ama başardım.

İkinci yarımda beni bir aksilik olmazsa bir nikah, bir kutlama yemeği, bir de kemoterapi bekliyordu. Doktorumun izniyle nikahımızı  ve arkadaşlarımızla harika bir kutlama yemeğimizi yaptık.Yarın ise sıra ilk kemoterapide.

Belki bu yazıyı ilk defa bu teşhisi almış biri okur, neden ben diye soruyordur. Biraz da bundan yazdım galiba. Öğrendiğimden beri sadece beni pozitif etkileyecek kişileri dinlemeye, hikayeleri okumaya çalışıyorum. Ben de bu hikayelerden biri olmak için çabalıyorum ve bu hikayemi yazmaya çalışacağım.

Hayatta almamız gereken bazı dersler olduğunu, seni olgunlaştıracak bazı olaylar olduğunu düşünüyorum. Dersimin bir kısmı sanırım bu güzel hayatın kıymetini daha iyi bilmekti, biliyorum. Daha korkusuzca, daha istediğin gibi, daha özgür yaşamak, içinden gelenleri haykırmak benim dersim.

İkinci kısımda beni başka dersler bekliyor, neler olacaklarını da tahmin ediyorum. Başarılı olacağımı da biliyorum ama güçlü ve pozitif olmam lazım.

Hayatı seviyorum,  böyle tatsız süprizlerin bile bir nedeni olduğunu düşünüyorum.

Not: Teknik ve tıbbi detaylara girmedim, internetin bu anlamda hem harika bir kaynak olduğunu hem de çok fazla bilgi kirliliği yarattığını düşünüyorum. Sorular olursa yorum ya da e-mail olarak iletebilirsiniz. Ben de elimden geldiğince yazacağım.

Fotoğraf: Pinterest







Bunlar da ilginizi çekebilir;

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...